Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zaman da çözüm ve önerilerle matematik de
“Sevgililer Günü” ve Aşka Dair
“Mıtırıp, bu dem saz edelim bir name avaz edelimAşk ile pervaz edelim kalsın kitabın bu gece” 14 Şubat: “Sevgililer Günü”. “Sevgililer Günü”: Aşkı anlatacak zamandır. Aşkı anlatmalı, ama aşkı anlatmak çok zor, çünkü aşkta bir gizem, bir esrar vardır. Aşkta ulaşılmaz, elde edilmez, ama aynı zamanda vazgeçilmez bir hal vardır. Aşk gizemlidir, esrarlıdır ve de çok şeylere kadirdir: İntiharlar, savaşlar, delirmeler, servet ve makam yitirmeler; kanatlarında renklerin geometrisini taşıyan kelebekler gibi mavi gökyüzünde dans etmeler hep aşkın ürünüdür. En güzel tablolar, romanlar, öyküler, ezgiler, şiirler… velhasıl en güzel eserler aşka dair olanlardır. Aşkın çeşitli tanımları yapılmıştır ve yapılmaktadır, ama her
Henry C. Barkley’in Diyarbakır-Ergani Maden İzlenimleri
17., 18. ve 19. yüzyıllar Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak kaybettiği, parçalanmaya gittiği yüzyıllardır. Bu yüzyıllar, aynı zamanda Batılı birçok gezginin, araştırmacının, mühendisin, arkeologun, planlamacının, istihbaratçının, askeri danışman veya uzmanın Mezopotamya ve Anadolu’da cirit attığı, ilgi duyduğu yüzyıllardır. Sestini, William Heude, William Francis Ainsworth, Vital Cuinet, Gertrude Bell, Ellsworth Huntington, Helmut Von Moltke… en çok bilinenleridir. 19. yüzyıl gezginlerinden Henry C. Barkley’de bunlardan biridir. Henry C. Barkley, çok mahir bir İngilizdir. Asıl mesleği mühendislik olup, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk demiryolunu döşeyendir. Uzun yıllar Balkanlar’da ve Anadolu’da bulunmuştur. Gezdiği ve gördüğü yerlerle ilgili bir yandan teknik raporlar düzenlerken, diğer yandan da sosyal ve ekonomik
Bir Şiir, İki Kitap
Bu hafta bir şiiri takdim ettikten sonra, iki kitaptan söz etmek istiyorum. Şiir, genç şairlerimizden Eşref Üzülmez’e ait. Ben ve Eşref aynı soyadını taşırız: Dedelerimiz amca çocukları olur. Günümüzdeki yaygın söyleniş biçimiyle yani kuzeniz. Ama kuzen sözcüğü bana biraz soğuk geldiği ve de akraba sıcaklığını iyi yansıtmadığı için, burada kuzen sözcüğü yerine amcaoğlu demeyi tercih ediyorum. Eşref, Ergani FM radyosunda programlar yapan; Ergani Söz, Yeni Yurt (Diyarbakır) gibi çeşitli gazete ve dergilerde haber muhabirliği, köşe yazarlığı ve şiirler yazan, yayınlanmış kitapları bulunan Mustafa Üzülmez’in oğludur. Kendisinin uzun süredir şiir yazdığını biliyordum. Şiirleri çeşitli edebiyat dergilerinde, Web sitelerinde yayınlanmaktadır. Zaman zaman
“Kar Beyrut Kar”
Mavi Neşe Gölcük’ün kaleme aldığı öykü kitabının ismidir Kar Beyrut Kar. Kitap, İstanbul’da Agora Kitaplığı yayınları tarafından Türkçe Edebiyat dizisinde Ocak 2006’da yayınlanmış. Mavi Neşe Gölcük, hemşerimiz olur. 13 Mart 1975 Diyarbakır’da doğmuş; Nüket Coşkun Akyol İlkokulu’nu, Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi’ni, Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ni bitirmiştir: Ve edindiğim bilgilere göre şu anda ODTÜ Fizik Bölümü’ne devam etmekte; ikinci bir üniversiteyi bitirme gayretindedir. Kar Beyrut Kar ilk eseri olup, ikinci eseri yolda… Ve yine bildiğim kadarıyla Mavi Neşe Gölcük Çermik kökenlidir. Ergani’de faaliyet gösteren Neşe Eczanesi’nin sahibi Ecz. Şengül Gölcük’ün ablası, Ramazan Gölcük’ün de kızıdır. Kitaptaki öyküler 1997-2005 yılları arasında İzmir,
“Yerel Gündem 21” Üzerine Bazı Düşüncelerim
“Her şahıs doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkına haizdir.” -(İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Madde 21) Dünyamızın hızla değiştiği bir dönemde artık yerellik verimlilik, adalet, örgütlenme, ifade özgürlüğü ve gerçekçilik; küresellik de, sınır tanımayan dostluk ve barış anlamını taşımaktadır. Başka bir ifadeyle evrensel olabilmenin doğal yolu ulusal olmayı, küresellik ise öncelikle sağlıklı bir yerelliği gerektirmektedir. Diyarbakır, Mezopotamya’nın kadim yerleşim yerlerinden biridir. Birçok farklı inanç, etnik ve imparatorluk geleneğinin mirasçısıdır. Kültür, tarih mozaiğini ve zıtlıkların uyumunu nitelemektedir. Ama günümüzde 1 milyonu aşan nüfusuyla bir megaköy görünümündedir. Aynı zamanda kısıtlı olmasına karşın eğitim, ticaret, iletişim ve kültür
“Renklerden Kızılı Seçmek”
takvim yaprakları solsa dayaşananları unutmak mümkün müolaylar bir bir geçer kaydabeyinde hafıza dosyalarına.Unutmadım:zindanların uğultusu kulaklarımı her çınlattığındagün batımı hüznünde yüreğimin derisi yüzülür. Doğadaki bütün renkler güzeldir. Her rengin sonsuz olan farklı tonları da yine aynı şekilde güzeldir. İnsanlar renklerden bir veya birkaçını sevebilir veya seçebilir. Fatih Binbay, renkler içinde kızılı seçmiştir. Kızıl renk, siyasi bir imgedir. Emeğin, mücadele ve direnmenin, ezen ve ezilenin olmadığı sınıfsız topumun, komünizmin simgesidir. Kızıl rengi seçmek cesaret ister, yürek ister, bilgi ister ve iman ister. Fatih Binbay, gerekli olan cesaret ve yürekliliği göstererek kızılı seçmiştir. Bilgi ve tüm hünerini, hayatının en güzel yıllarını, bir gelincik
Mehmed Uzun’un Ardından…
Bir Bayram Günü Bizi Bırakıp Gitti… 14 yıl aradan sonra Ramazan Bayramı’nı annemin yanında, Ergani Üçevler’de geçirme arzusuyla çalıştığım kurumdan 10 gün izin aldım. İstanbul’dan Diyarbakır’a gittim. Arife günü Ergani’de oldum. Bayramın birinci günü, yani 12.10.2007 tarihinde akşam akrabalarla annemlerde otururken televizyon kanallarından birinde “Kürt yazar Mehmed Uzun öldü” haberi verildi. Bayramda iyi, güzel şeyler umarken, birden hiç beklemediğim bir haberle karşılaştım. Vücut kimyam birden değişti. Gerçi hasta olduğunu, tedavi gördüğünü biliyordum, ama iyileştiğini, sağlığının her geçen gün iyiye gittiğini dostlardan duyuyordum. Mehmed Uzun, 1953 Siverek doğumlu bir yazarımızdır. Hayatı fırtınalı, ama doludizgin geçmiştir. Kürtçe, Türkçe ve İsveççe edebi eserler
Molla Gürani Türk mü, Kürt mü?
2 Mart 2007 tarihli Ergani Haber ve 14 Mart 2007 tarihli Yeni Yurt (Diyarbakır) gazetelerinde “Fatih Sultan Mehmed’in Hocası Molla Gürani, Erganili mi?” başlıklı araştırmam birinci sayfadan haber olarak yayınlandı. Ardından 18 Mart 2007 tarihinde http://www.gonulsitesi.net sitesinde yayına konuldu. Yayınlanan bu araştırmamda özetle: I. İslam Ansiklopedisi’nde, Molla Gürani’nin hem doğum tarihi hem de doğum yerinin tartışmalı olduğu, ancak bazı kaynaklarda doğum yerinin İran’da bulunan İsferâyin veya Kuzey Irak’ta bulunan Şehrezûr’da, İslâm bilgini Burhânuddin Ebu’l-Hasan İbrahim el-Bikaî’ye göre de Diyarbakır-Ergani sınırlar içersinde bulunan Hilar köyünde doğduğu (TDV Yayınları, Cilt 30, s. 249); II. Doç. Dr. Sakıp Yıldız’ın Fatih’in Hocası Molla Gûrâni
Muzaffer Ünal ve “Rüzgarlı Sokak”
Geçen hafta, Felsefe ve Muzaffer Ünal hakkında bir şeyler yazmıştım. Bu hafta da, Muzaffer Ünal hakkında yazılmış bir yazıya yer vermek istiyorum. Söz konusu yazı, Nurettin Değirmenci’nin yayınlanmamış anılarında, “Ankara’daki Lise Yıllarım” bölümünde, “Rüzgârlı Sokak” başlığı altında yer almaktadır. Yazıyı yorumsuz, olduğu gibi aşağıda bilgilerinize sunuyorum: “Rüzgârlı Sokak Ankara’da, okul ve kütüphane dışında zaman zaman ziyaret ettiğim yerlerden biri Rüzgârlı Sokakta bulunan bir kahveydi. Bu kahveyi, Necmettin Şeker ile ortağı Ahmet Güneş işletirlerdi. Ahmet Güneş kadar ölçülü bir insan az tanıdım. Son derece çalışkan ve sürekli hareket eden bir insandı. Necmettin Şeker’in oğlu Efendi ile aynı okula gitmiyorduk ama arkadaş
“Zordur Zorda Gülmek”
Zorda gülmek! İnsan zorda olduğunda gülebilir mi? Sevgili dostum, vefakâr arkadaşım, 1958 İzmir doğumlu, yılların usta gazetecisi Oğuz Güven’in yazmış olduğu Zordur Zorda Gülmek kitabını okuyunca, zorda olunsa dahi gülündüğüne tanık olmanın yanında; “zor yıllar”da düşü gerçeğe dönüştürme savaşımı veren 78 Kuşağı’nı da yakından tanımış olmaktayız. Oğuz Güven kitabında, 12 Eylül’le birlikte insanların nasıl acı çektiğini, ülkenin nasıl işkencehaneye dönüştüğünü, cunta ve yardakçılarının sol ve sosyalist düşünceyi “dipçikle” ezmek için nasıl çırpındıklarını, ülkemizin geleceğinin nasıl karartıldığını mizahı silah gibi kullanarak gözler önüne sermekte, bellekleri tazelemekte. Bizlere direnme ve teslimiyeti, dostluk ve ihaneti, sevgi ve nefreti, umudu-umutsuzluğu, yaşamla ölüm arasında gidip