Şeyleri kavradığımızda bunları bellekte kayıt altına alır, kavramsallaştırırız. Sahip olduğumuz bu kavramlar sayesinde de düşünür ve hareket ederiz. Kavramların nicelik, nitelik ve enerji seviyeleri ise düşünce ve hareketimizin çapını ve derinliğini belirler. Doğa yasalarına aykırı, nesne ve hareketleri tanımlamayan içi boş tanımsız
Biyoekonomik Gelişmeler ve Değerlerimizin Zor Sınavı
Yeni bir döneme girdik. Her dönem bir öncekine göre farklılıklar taşısa da, bu dönem çok daha farklılıklar taşıyor. Ulaşım araçları mesafeyi; ticaret, para ve bilgi sınırları kaldırdı. Bilimsel teknolojik gelişmelerse toplumsal ilerlemenin önündeki engelleri yıktı. Dijital cihazlar sayesinde zaman aralığı hemen hemen sıfırlandı. Ülkeler arasında para, bilgi, mal, ürün ve hizmet akışı hızlandı ve çeşitlendi. Bilgi devrimi gerçek etkisini çok açıktan hissettirmeye başladı: Bilgi paradan daha hızlı hareket eder oldu. Akıllara durgunluk veren gelişmeler yaşıyoruz şimdi. Bilim ve teknolojideki gelişmeler kendimizi, değerlerimizi, sahip olduğumuz kavramları ve kurumları yeniden sorgulamaya, dahası kaçınılmaz bir değişime zorluyor. Geleceği bioteknolojinin belirleyeceği söyleniyor. Avrupa Birliği
Bilim, Paradigma, Değişim ve Örgütler
“Bütün zamanların en derin toplumsal altüstlüğünü ve yaratıcı yeniden yapılanmasını yaşıyoruz. Bunu henüz açık bir şekilde kavramış değiliz, ama temelden yeni bir uygarlık inşa etmekteyiz… Yeni uygarlık farklı bir dünya görünümü getiriyor; ve zamanı, mekânı, mantık ve nedenselliği ele almada kendi özgül tarzlarını geliştiriyor. Ve geleceğin politikasının ilkeleri de kendine göre olacak.” Alvin ve Heidi Toffler/Yeni Bir Uygarlık Yaratmak İnsan benliği zihinsel, duygusal ve manevi olmak üzere üçlü bir düzleme sahiptir. Bugün bilim ve psikoloji sayesinde gerek fiziksel, gerekse canlı sistemlerdeki dönüşümlere ilişkin birçok şeyi öğrenmiş bulunuyoruz. Bunların çoğu evrenseldir, bazıları sadece canlı sistemler için geçerlidir; çok azı da zekâmız,
Paradigmaların İflası, “Yeni Düzen” ve Yöneticilerin Görevi
“Uygarlık bir harekettir, bir durum değil. Bir yoldur, liman değil.” -Arnold Toynbee Sanayi Devrimi, hem üretimi müthiş artırdı, hem de maliyeti fazlasıyla düşürdü. Bu nedenle, 50 yıl içinde dünyada ulaşım ve iletişim inanılmaz bir şekilde gelişti, sosyal-ekonomik beklenti ve olanaklar fazlasıyla genişledi. Bu olumlu gelişmelerin yanında işin birde görülmeyen veya görülmek istenmeyen yüzü var: Açlık, yoksulluk, işsizlik, bölgesel savaş, anarşi, “terör”, çevre kirlilikleri alabildiğine arttı. Arzu edilmeyen bu olumsuzluklar, dünyanın farklı coğrafyalarında bir kısım insanların sanki kaderiymiş gibi müzminleşti. İlginçtir, bu duruma neden olan Batı şimdi bu durumdan çıkış yollarını aramakta(!). Yazılanlara bakılırsa Batılı düşünür ve ekonomistler gidişattan memnun değil;
“Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
Bilim, Paradigma, Değişim ve Örgütler başlıklı yazım bazı sitelerde yayımlandı (02.06.2007 ve 13.07.2007 tarihlerinde). Bu yazımla ilgili birçok e-mail/ ileti aldım. Gelen yazıların çoğu, yazının “ağır” olduğu, pek anlaşılmadığı üzerineydi. Yazıyı, çalıştığım işyerinde okumaya meraklı, dünyada olup-bitenlere kafa yoran, yönetim bilimi ve politika ile ilgilenen birçok mühendis arkadaşıma da okumaları için verdim. Bu arkadaşlarım da yazının “çok bilimsel” olduğunu, bu nedenle fikir yürütemeyeceklerini söylediler. Ama bu yazımla ilgili Nurettin Değirmenci’den gelen yazı hem eleştirel nitelikte ve hem de ilginç tespitler içermekte. Yazı, yazımın içeriğiyle doğrudan ilgili olmasa dahi, bence önemli: Yazım Newtoncu düşünceden Kuantumcu düşünceye evirilmeyi anlatıyordu. Nurettin Değirmenci ise,
Yapay Hayatın Eli Kulağında…
Bilim ve Gelecek Dergisi Aralık 2007, Sayı: 46 Gidişat Kıyametin mi, Yeniden Varoluşun mu Alâmeti? Yeni bir çağın kapısı aralandı; farklı bir çağa girmek üzereyiz. Bilgi devriminin gerçek devrimci etkisi yeni yeni hissedilmeye başlanıyor. Bilgi paradan daha hızlı hareket ediyor; akıllara durgunluk veren teknolojik gelişmeler yaşıyoruz. Teknolojideki gelişmeler; kendimizi, değerlerimizi ve kurumlarımızı yeniden incelemeye ve değişime zorluyor. Bu, fiziğin sunduğu model ve metafordan biyolojinin sunduğu model ve metaforlara geçişle başladı, ama biyoloji fiziğin önüne geçti. Bundan sonra çekirdek, kök, gen, genetik, DNA, hormon, virüs, bakteri, mantar, biyolojik silah/saldırı ve benzeri biyolojik terimleri sık sık duyacağız/kullanacağız. Biyoteknolojik ilerleme ve biyolojik-elektronik çalışmaların
Bir Bilim İnsanımız: Prof. Dr. Mehmet Özdoğan
“Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş” kitabımda, Ergani’ye emeği geçen üç değerli insandan: Dicle Köy Enstitüsü’nün kurucusu Nazif Evren, Çayönü’nde arkeolojik kazıları başlatan Prof. Dr. Halet Çambel, Diyarbakır ve Ergani dâhil bazı ilçelerinde masalları derleyen Muhsine Halimoğlu Yavuz’dan söz etmiş; bunlara, Erganili olmayan “Erganiler” demiştim. Hilar’la ilgili yaptığım yeni bir çalışmada fark ettim; bilgi eksikliğinden, arkeoloji alanında bir otorite olan Prof. Dr. Mehmet Özdoğru’yu atlamışım. Oysa Prof. Dr. Mehmet Özdoğru da Ergani’ye çok emek veren bir bilim insanımız, Erganili olmayan “Erganili”. Halet Çambel’le ve sonrasında, Çayönü kazılarında ve bölgede eski yerleşim yerlerinin tespiti konusunda yoğun emek sarf edenlerden biri. Değişik tarihlerde
“Sonsuzluk Teknolojileri”
Başlık, bir kitabın ismidir. Önemsediğim bu kitabı, bu yazımda sizlere tanıtmaya çalışacağım. Çünkü medya imparatorluğunun basın yayın organları baldır-bacak muhabbetiyle, toplumu manipule eden yazılarla, eli kalem tutanları “yazar” diye piyasaya arz ve lanse etmeyle meşguller. Bu nedenle, günümüz medyasında bu tip kitapların yer alması, tanıtılması olası değil. Başta da belirttiğim gibi, kitabın ismi: SONSUZLUK TEKNOLOJİLERİ, başka bir ifadeyle “Sonsuzluğa Açılan Kapı”. Yazarı: Yılmaz Değirmenci. Yayınevi: Tek Ağaç. “Geleceğin dünyasını hep birlikte şekillendirmek umuduyla” yayınlanan kitap; insan belleğini zorlayan, insanı derin derin düşündüren, “bu gerçekten olabilir mi?” diye insanı hem karamsarlığa iten ve hem de süper ileri aydınlık bir geleceği projelendirme
“Çayönü’nde İnsan”
Çayönü’nde İnsan yakın zamanda yayınlanan bir kitabin ismi. Kitap, arkeoloji bilimine, tarihöncesi insanı tanımamıza, Ergani’nin tanıtılmasına emek veren, katkı sunan bilim adamlarımızdan biri olan Prof. Dr. Metin Özek tarafından kaleme almış olup Arkeoloji ve Sanat Yayınları‘nca yayınlanmıştır. Prof. Dr. Metin Özek, uzun uğraşılar sonucu, Çayönü kazılarıyla tarihin derin karanlığından gün yüzüne çıkartılan bilgi ve buluntuları titiz ve bilimsel bir yöntemle inceleyerek edindiği bilgileri anlaşılır, güzel bir anlatımla bu kitapta bizlere sunmaktadır. Kendisine, biz Erganiler ne kadar teşekkür etsek azdır. Sağ ol hocam, eline ve yüreğine sağlık. Kitabı tanıtmadan önce, kısaca Metin Özbek’i tanıtmak istiyorum. M. Özek, 1948 yılında Çorum’da dünyaya
Leningrad/Petersburg ve Kürdoloji
15-26 Nisan 2006 tarihleri arasında Rusya’nın St. Petersburg/ Leningrad kentinde bulundum. Sonrasında “St. Petersburg/ Leningrad İzlenimleri” başlığı altında kaleme aldığım izlenimlerim 26 Mayıs-30 Haziran 2006 tarihleri arasında Ergani’de haftalık yayınlanan Ergani Haber gazetesinde, 13-20 Haziran tarihleri arasında da Diyarbakır’da günlük olarak yayınlanan Yeni Yurt gazetesinde dizi halinde yayınlandı. İzlenimlerim yayınlandıktan sonra, Petersburg’un aynı zamanda Kürt Tarihi ve Kürdoloji açısından da önemli bir kent olduğunu fark ettim. Bu yazımda, tespit edebildiğim kadarıyla -devrim öncesi Petersburg’un Çarlık Rusya’sının başkenti olduğunu hatırlatarak- Petersburg’un bu pek bilinmeyen yönünü kısaca yazmak istiyorum. Petersburg, Kürt tarih çalışmaları ve Kürdoloji açısından çok önemli bir yere sahiptir. Kürtlerle
Çayönü ve Tarihin Dönemlere Ayrılması
Çayönü (Qotê Ber Çem), Diyarbakır’a bağlı Ergani ilçesinde Hilar köyü sınırları içerisinde bulunan bir ören yeridir. Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırmaları Karma Projesi kapsamında burada yapılan arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkartılan bulgular nedeniyle kültür tarihimizde önemli bir yeri vardır. Halem Çem (Diyarbakır) ve Nevala Çori (Urfa) ile birlikte neolitik dönemin (cilalı taş devrinin) en iyi, belki de en erken temsilcisidir. Neolitik Dönem, insanoğlunun yerleşik düzene geçişinin başlangıcıdır. Çağımızın sosyal ve ekonomik düzenin temelini oluşturan bu dönemi, “insanoğlunun en büyük devrimlerinden birini gerçekleştirildiği çağ” olarak nitelendirenlerin yanında, “on binlerce yıl süren bir aşamadan sonra ulaşılan evrim” olarak nitelendirenler de bulunmaktadır. Çayönü’ndeki neolitik