Politika - Page 10

/

Batman’dan Kızıl Bir Yıldız Kaydı

Zamanın durdurulmaz akışının bir sonucu olarak bizim kuşak sonbaharına girdi gibi. Yavaş yavaş sararıp dalından düşen yaprak misali arkadaşlarımız hayattan birer birer düşüyor. Bu düşenlerin arasına maalesef Süleyman Talay da katıldı. Süleyman Talay, “kas hareketinin kontrolünden sorumlu sinir hücrelerinin hasarından kaynaklanan nadir

okuma süresi: 4 dk.

Kartallar ve Günahkârların “Günah Çıkarma”sı

okuma süresi: 3 dk.

Kartallar özgür ve asildir. Kartalları özgür ve asil yapan, dorukları beyaz karlarla örtülü asi yüksek kayalara yuvalarını kurduran ve gökyüzünde, çok yükseklerde uçmasını sağlayan güçlü kanatlarıdır. Bir kartalın kanatları kırıldı mı veya tüyleri yolundu mu ne yüce dağların sivri kayalarına yuva yapabilir ve ne de artık gökyüzünde yükseklerde güneşe arkadaşlık edebilir. Bu ülkenin devrimcileri birer kartaldır. Onlar hep yükseklerde uçtu ve uçarlar. Onlar kendi halkının ulusal ve toplumsal kurtuluşu için mücadele etti ve ediyorlar. Eğer devrimciler, kartallar gibi kendilerini güçlü kılan düşünce ve eylemlerini bir torbaya koyup ve ağzını da sıkıca bağladıktan sonra iktidarın önünde diz çökerek, yüce dağ başlarındaki

TÖS Diye Bir Sendika Vardı

/
okuma süresi: 4 dk.

“Hazır olunMutsuzluk doğuran günlere karşı çıkacağız.” -Nalân Uluğ Tam 40 yıl önce, 8 Temmuz 1965 tarihinde Türkiye’nin ilk öğretmen sendikası -Türkiye Öğretmenler Sendikası TÖS- 1962 Anayasası’nın kamu çalışanlarına sendika kurma hakkından yararlanarak Ankara’da kuruldu. Genel başkanlığına öğretmen kökenli yazarlardan Fakir Baykurt getirildi. Temel amacı üyelerinin ekonomik, yasal ve toplumsal hak ve çıkarlarını korumaktı. TÖS, kuruluşunun ardından, öğretmenlerin mesleki ve özlük hakları için etkin çalışmalar yürüttü. Öğretmenler üzerinde uygulanan baskılara, haksız atamalara ve sürgünlere karşı çıktı. Nitelikli bir eğitim için seferber oldu. 4-8 Eylül 1968 tarihlerinde Ankara’da düzenlediği Devrimci Eğitim Şurası’na öğretmenlerin yanı sıra yazarlar, bilim adamları, üniversite öğretim elemanları katıldı.

Emeğin Dönüşümü

okuma süresi: 6 dk.

“Bir parça yiyecek uğruna kendisini parçalayan, ne iffetini koruyabilir, ne de mutluluğunu. Her an Allah’ın yasak kıldığı sınırı aşma tehlikesi yaşar. Yoksulluk acısı çekenin gözü kararır, en korkunç işlere rahatça atar kendisini. Haramdan helalden sakınmaya bilir. Oysa zenginlik böyle mi? Zenginlerin yüreklerinin huzurlu olmasını, gönüllerinin enginliğini gerektirecek çok neden yok mudur? Onlar değil mi, her gece güzelliğiyle güneşi utandıran sehvi boylu güzelleri bağrına basan? Her gün gençliğini yenileyen, Allah’ın bağışladığı her meşru keyfi tadan onlar değil mi?” –Şeyh Sadî-i Şirazî/Gülistan İnsanlarımız kendi öz deneyimlerinden yoksulluğu çok iyi bilmektedirler. Ve, Şeyh Sadî-i Şirazî’nin yukarıdaki tespitinden daha başka şeyleri de çok iyi

İnsan Neden Acı Çeker?

okuma süresi: 3 dk.

“İyi bir düzen olsaydı dünyada,Doğru tartılsaydı insan onuru,Dünya sevilen dünya olurdu.Erdemli insanlar kalmazdı bir köşede.” -Ömer Hayam İnsan neden acı çeker? Bence insan bedeninde, yüreğinde ve vicdanında acıyı hissettiğinde, acı çeker. Eğer bir insan sosyal, siyasal, ahlâkî, dinî değerlerini yitirmişse, dünya yansa onun umurunda olmaz! Cansız bir nesne nasıl bütün devinimlerden yoksun kalıyorsa, acı çekmeyen bir kimsede tüm duygulardan yoksun kalır. Çünkü duygularını yitirmiştir. O, her türlü dış etkiye karşı duyargalarını kapatmıştır veya duygularını öldürmüştür. Ne sevgilisini, ne eşini, ne çocuklarını, ne ailesini, ne insanları, ne hayvanları ve ne de ağaçları/çiçekleri, gülleri ve yurdunu sever. Bu tip insanlar; seven gençlerin

Ocaklar Sönmesin!

/
okuma süresi: 2 dk.

Eskiden yemeklerimiz kışın aralık’ta bulunan kara ocak’ta pişirilirdi. Köylerde ve bazı evlerde halen de pişirilmektedir. Yazın da, evimizin önünde kozik dediğimiz yığma taşlardan veya kerpiçten etrafı çevrili ocakta pişirilirdi. Ve en önemlisi, ekmeklerimiz ocak üzerinde sac’da pişirilirdi. En çok yediğimiz ekmek olduğundan, Anam, her daim bizlere ocakta ekşili sac ekmeği, fetir dediğimiz yufka ekmek ve fetir’in biraz daha kalıncası olan taplama ekmek pişirirdi. Biz sekiz çocuk, anam babam ve gelen giden de cabası. Anam, bol bol ekmek pişirmeyip de ne yapsın? Ekmek olmayınca, karnımız doymazdı ki… Ocak, aş ve ekmeğin dışında bulaşık, çamaşır, ısınma ve banyo için gerekli olan sıcak

Sürdürülebilir Kalkınma ve Yoksullukla Mücadele

/
okuma süresi: 9 dk.

Hz. Muhammed; “Az kaldı yoksulluk küfür oluyordu” diyor. Neden acaba? Yoksulluk, ülkelerin en önemli toplumsal sorunlarından biridir. Çok haklı olarak, Konfüçyüs; “İyi yönetilen bir ülkede, fakirlik utanılacak bir şeydir. Kötü yönetilen bir toplumda, utanç verici olan zenginliktir” demektedir. Bugün, açlık genellikle yiyecek bulunmamasından değil, satın alma gücünün olmayışından kaynaklanmaktadır. Ve yoksul ve aç olanlar çoğu zaman sağ kalabilmek için, yakın çevrelerini mahveder; ormanları keser, hayvanları, meraları talan eder, toprağı aşırı kullanır, boğulma durumuna gelmiş kentlere akıp oraları daha kalabalıklaştırırlar. Bu değişikliklerin kümülatif etkisi öyle çok şeyi değiştirir ki, yoksulluğu başta gelen global tehlikelerden biri haline getirir. İnsanı insandan, insanlığı doğadan,

Sürdürülebilir Kalkınma ve Tüketim Kalıplarının Değişmesi

/
okuma süresi: 3 dk.

Tüketim, toplum hayatının ve bunun yanında ekonomik faaliyet alanının en kapsamlı ve en karmaşık yanlarından birini oluşturmaktadır. Einstein her ne kadar; ” Çağımızda bir önyargıyı ortadan kaldırmak, bir atomu parçalamaktan daha zordur ” diyorsa da, ekonomik ve sosyal ilerleme, gelişen teknoloji, artan nüfus, insanların ihtiyaçlarının çeşitlenmesi ve artması; moda-özenti, promosyon, taksitli satışlar ve reklam gibi etkenlerle oluşturulan yapay ihtiyaçların genişlemesi yerleşik tüketim kalıplarının yıkılmasını, kırılmasını ve değişmesini getirmektedir. Dahası bu gelişmeler, doğrudur diye bellemiş, benimsemiş olduğumuz bütün eski alışkanlıklarımızı, görüşlerimizi zorlamaktadır. Bu bağlamda; eski düşünce tarzları, eski öğretiler, eski yaşama biçimleri, eski tüketim alışkanlıkları geçmişte ne kadar etkili olursalar dahi

Sürdürülebilir Kalkınmada Yerel Yönetimlerin Rolü

/
okuma süresi: 2 dk.

Yerel yönetimler ile insan onurunun temelini oluşturan insan hakları arasında önemli bağlar bulunmaktadır. Farklı etnik, toplumsal ve ekonomik köken ve geleneklerden insanların her gün birlikte yaşadıkları, çeşitli ihtiyaç ve beklentileri farklı olan insanların karşılıklı yerel düzeydeki haklarını koruyacak ve geliştirecek olan yerel yönetimlerdir. Yani daha açık bir deyimle belediyelerdir. Kentleşme ekonomik kalkınmanın temel şartlarından biridir. Bu nedenle, kentleşme hiçbir zaman sakıncalı görülmemeli, ancak çarpık kentleşmenin büyük sosyal sorunlarla, ekonomik ve çevre sorunları yarattığını da unutmamalıyız. Doğru dürüst ve insanca bir yaşam sağlamaya yetecek temiz suyu, sağlık hizmetlerini, okulları ve ulaşımı sağlayacak güç, kaynaklar ve eğitilmiş personel temininde büyük zorluklar yaratmaktadır.

Sürdürülebilir Kalkınmada Kadın ve Gençlerin Rolü

/
okuma süresi: 3 dk.

Sürdürülebilir Kalkınma, günümüz insanlarının ve gelecek nesillerin, daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürdürmesi ve refah içinde yaşanması için; daha yeşil ve daha temiz bir dünyada yaşama hakları olduğu bilinci ile bugün varolanın aynen ya da iyileştirilerek geleceğe aktarılmasıdır diyebiliriz. Bu tanım kapsamında sürdürülebilir kalkınmada kadın ve gençliğin rolüne ve sonraki yazılarda da sürdürülebilir kalkınma ve yerel yönetimler, tüketim kalıplarının değişmesi, yoksullukla savaş gibi konulara kısaca değinmek istiyorum. Sürdürülebilir Kalkınmada Kadınlar Önümüzdeki yıllarda günlük yaşamda, iş hayatında ve politikada kadınların yönetimdeki etkinlikleri artacaktır. Bu gelişmeye paralel bizler de; *Kadınların toplumsal yaşama olduğu kadar politikaya da eşit düzeyde katılımını savunmalıyız. *Kadının

Çare ve Kurtuluş: Eğitim

okuma süresi: 3 dk.

Gerçekler yalın olduğunda, cahilde görür dahi olan da… Ama kim, nasıl görür? Newton yer çekim kuvvetini, Arşimet ise suyun kaldırma kuvvetini bularak dünya çapında birer dahi olduklarını gösterdiler. Bir düşünelim; Newton’dan önce, acaba dünyada kaç kişinin başına elma (armutta olabilir!) düştü ve Arşimet hamam tasıyla yıkanmadan önce, kaç bin kişi hamamlarda hamamtaslarıyla aklandı, paklandı. Ama Newton hariç, kafalarına elma veya armut düşen binlerce kişiden hiç biri yer çekim kuvvetini bulamadı. Arşimet hariç, hamamlarda yıkananlardan hiç biri yıkanırken, hamamın havuzunda hamamtasını yüzer görünce; suyun kaldırma kuvveti için, “buldum!.. buldum!..” diye, hamamdan çırılçıplak fırlayıp, sokaklarda bağırmadı. Bunun nedeni, kafalarına elma düşen veya