Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zaman da çözüm ve önerilerle matematik de
Ergani’de Şarapçılık Yeniden Canlandırılamaz mı?
“Şaraba vuran ışık, sâkinin ışığıdır. Şarap, bu ışıkla coşar, köpürür, oynar, kuvvetlenir!Gayri sen o şaşkına sor: Sen şarabın bu halini ne vakit gördün?” -Mevlâna Şarapçılık Ergani’de çok eskilere dayanır. Tarihi belge ve kitaplar böyle söylüyor. Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman dönemlerinde ayrı ayrı çıkartılan Ergani Sancağı Kanunnâmeleri‘nde bile şarap satışlarına ilişkin yasal düzenlemeler yapılmıştır. Örneğin, “Ergani re’âyâsı bağlarından elde ettikleri şarâbları yükleyip satmağa götürse, at ve katır yükünden iki Hasanbeğî vergi alınır ve merkep (eşek) yükünden bir Hasanbeğî ki, her yükünden iki Osman akçesi olur” diye, ferman buyrulmuştur. (Doç. Dr. Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri 3.
Kadınlara Karşı Yanlış Tutumumuzun Kökeni
“Kadınların gözüyle iş görme. İmkânı varsa, onları ölüden say.Kadınların akılları ve imanları eksik olduğu halde, erkekler onlara neden uyarlar.” -Nasır-ı Husrev XI. yüzyıl İslam “bilgin”lerinden Nasır-ı Husrev, Saadet-Name adlı eserinde böyle yazıyor (MEB Yayınları, s.12). Ve sadece Nasır-ı Husrev değil, hemen hemen tüm İslam “bilgin”leri benzer şeyler söylemektedir. Örneğin:-Şeyh Sadî-i Şirazî, Gülistan adlı eserinde; “Kadınlara danışmamalı” diye fetva vermektedir (Timaş Yayınları, s.202).-Molla Camî, Baharistan adlı eserinde; “Kadına güvenme, güvenilir kabilinden olsa bile itimad etme” demektedir (Timaş Yayınları, s. 46).-Ferîdüddin-i Atar, Pendname adlı eserinde; “sakınılması gereken dört şey”yi sıralarken, “Birincisi kadınlardan vefa ummaktır ki, bu sâf insanlar için büyük hatadır” demektedir
Kitap ve Okumaya Karşı İlgisizliğin Nedenleri?
Eskiden aile büyüklerimiz iş güç sahibi olmamız, öğretmenlerimiz ise hem iş güç sahibi olmamız ve hem de “adam” olmamız ve dolayısıyla ülke ve toplum sorunlarına katkı sunmamız için bizlere “okuyun!” derlerdi. Bu yaklaşımlar doğru, ama bana göre eksik. Bizler hem “okur” ve hem de “yazar” olmalıyız. Çünkü bizler yazma geleneğinin olmadığı bir toplumda yaşamaktayız. Hem Kürtlerde ve hem de Türklerde yazma alışkanlığı çok az, hemen hemen yok gibi. Türkiye’nin birçok yerinde olduğu gibi Ergani’de de insanlar kahvehane, birahane/meyhane ve cami arasına sıkışmış. Bir üçgenin içine hapis olmuş. Tamam. Kahvehane de olsun, meyhane de olsun, cami de olsun; bunlara da ihtiyaç
Ergani İle İlgili Gözlemlerim
1985’te zorunlu nedenlerle İstanbul’a yerleştim. Bu yerleşmemden sonra, ziyaret maksadıyla mutlaka yılda bir iki defa Ergani’ye gidip-gelmekteyim. Bu gidiş-gelişlerimde genellikle, çalışan biri olmam nedeniyle, sınırlı bir zaman dilimi içersinde akraba, arkadaş ziyaretleri yapabilme şansım oluyordu. 2005’te Çayönü’nden Ergani’ye: Uzun bir yürüyüş kitabım çıktığında, kitabın tanıtım ve satımı için Ergani’de uzunca süre kalma ve bazı gözlemlere tanık olma şansına sahip oldum. Bu gözlemlerimi kısacada olsa sizlerle paylaşmak istiyorum:1) Son 20 yıl içerisinde Ergani’nin merkez nüfusu oldukça artmış, demografik yapı hemen hemen değişmiştir. Ergani’nin eski yerleşimcileri can güvenliği nedeniyle, çocuklarını daha iyi bir kentte okutma istemiyle, refah düzeyinin yüksek olduğu yerlerde yaşama
“Anarşist Sebzesidir Bahçelerin Acı Biber”
“Ve İsa halkı yanına çağırıp onlara dedi: Dinleyin ve anlayın; ağza giren insanı kirletmez; fakat ağızdan çıkan şeydir ki, insanı kirletir.”-Kitabı Mukaddes, İncil, Bap 15/10, s: 17. Her şey bir lokma için, nedir bu boğazın elinden çektiğimiz? Başta gelen temel içgüdülerimizden biridir yeme-içme; yani beslenme. Bu durum, hayatidir. Nasıl ki barınma ve neslimizi devam ettirmek için bir uğraş veriyorsak, beslenme içinde aynı şekilde bir uğraş, bir mücadele vermek zorundayız: Beslenmeyen ölür! Başka diyarlarda bunun ahlaki temelleri de atılmıştır. Çocuklar, yaşlılar ve hastalar hariç, çalışmayana ekmek yok! Sakın, bu komünistlerin düşüncesidir diye düşünmeyin! Bu düşünce, çok ulu bir din adamı olan
Ocaklar Sönmesin!
Eskiden yemeklerimiz kışın aralık’ta bulunan kara ocak’ta pişirilirdi. Köylerde ve bazı evlerde halen de pişirilmektedir. Yazın da, evimizin önünde kozik dediğimiz yığma taşlardan veya kerpiçten etrafı çevrili ocakta pişirilirdi. Ve en önemlisi, ekmeklerimiz ocak üzerinde sac’da pişirilirdi. En çok yediğimiz ekmek olduğundan, Anam, her daim bizlere ocakta ekşili sac ekmeği, fetir dediğimiz yufka ekmek ve fetir’in biraz daha kalıncası olan taplama ekmek pişirirdi. Biz sekiz çocuk, anam babam ve gelen giden de cabası. Anam, bol bol ekmek pişirmeyip de ne yapsın? Ekmek olmayınca, karnımız doymazdı ki… Ocak, aş ve ekmeğin dışında bulaşık, çamaşır, ısınma ve banyo için gerekli olan sıcak
Makam ve Dua
İnsanlar neden Dua eder, Makam neden bu kadar dua ile özdeşmiştir? İnsan, çaresiz kalmasın. Çaresiz kalınca, her “çare” denilene gerçekten çare olarak koşar: Umutlanır, yüreğinde güzel duygular kuş misali uçuşur. Teselli arar, dilek tutar. Dileklerinin gerçekleşmesi, derdine derman olunması için inançla dualar eder. Ve dualarla çaresizliğin çemberinden tanrıya uzanarak kurtulmak ister. Onun için dualar içten, saf ve temizdir. İçten, saf ve temiz olmadığında dua, dua olmaz. -Beddua olur.- Dua, zorlamayla olmaz; kendiliğinden, pınardan akan soğuk su gibi, yürekten gelen sözcükler sesli veya sessiz dudaklardan dökülür, ruhu yıkar, acıları dağlar; içteki yangını söndürür. Dua, bazen ruhların derinliklerinden kopan bir çığlık da
Makam, Makam Çiçeği ve Bülbül
Makam’ın birçok özelliği var. Bu özelliklerden biri, burada açan ve buraya özgü Makam Çiçeği’dir. Bir rivayete göre Zülküf Peygamber’in terinin damladığı her yerde bu çiçek olmuştur. Zülküf Dağı’nda Aşağı Suluk ve Çırçırik’in yukarılarından başlayıp taa Mescid’e kadar olan kısımda taşlık ve kayalıklarda olmaktadır. Bir başka rivayete göre ise, Hz. Ali’nin atının terinin damladığı yerlerde ilkin açmış ve o günden beri de sadece Ali Dağı ve Zülküf Dağı’nda olmaktadır. Daha başka rivayetler de var… Zülküf Dağı’nda Açan Makam Çiçeği. Foto: Müslüm Üzülmez Makam Çiçeği, genellikle yalnız Nisan ayı sonu ile Mayıs ayı başlarında açmaktadır. Bu çiçek, benim bildiğim kadarıyla zambakgillerden Lilium