Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zaman da çözüm ve önerilerle matematik de
Kitapların Değerini, Kütüphanemizin Kıymetini Bilelim
“AB yolunda kadınlarımızın kovalarla su taşımasını kimse içine sindirmemeli.” -Şevket Atlı/Ergani Kaymakamı (26.01.2006 tarihli Bugün gazetesi) Kütüphane ve kitap uygarlığın ölçütüdür. Kütüphane ve kitap bilginin muhafaza ve yayılmasını sağlayan birer araçtır; işlevleriyle uygarlık ve kültür tarihine katkıda bulunurlar. Ergani Haber’de önceleri kitap ve okuma ile ilgili yazılarım yayınlandı. Okuduğum bir araştırma bu konuya yeniden eğilmemi ve bu yazının yazılmasına neden oldu. Sözünü ettiğim araştırma, Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Yılmaz tarafından hazırlanan Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin halk kütüphanelerinin niceliksel hizmetlerini karşılaştırdığı araştırmadır. Bu araştırmaya göre, Avrupa Birliği müzakere sürecinde olan Türkiye,
İki Kaplıca Hakkında Düşüncelerim
Bir kaçamak yaparak eşimle birlikte, 17 Mart 2006’da üç günlüğüne Bursa iline bağlı “mobilya, köfte ve kaplıca şehri İnegöl”e, Oylat Kaplıcaları’na gittim. Kaplıcalara çocukluğumdan beri fırsat buldukça giderim. Annem Çermikli olduğu için dedemleri her ziyarete gittiğimizde veya gezmeye gittiğimde dayılarımla veya arkadaşlarca Hamambaşı’na, Büyükpaşa hamamına gider, temizce yıkanırdık. Şimdi de Ergani’ye her gittiğimde mutlaka Çermik’e hamama giderim. Bu yazımda, çok iyi bildiğim Çermik Kaplıcaları ile ilk defa gördüğüm Oylat Kaplıcaları’nı mukayese etmek istiyorum:1) Çermik Kaplıcaları çok eski, 2000 yıllık bir tarihi geçmişi var. Oylat Kaplıcaları ise, Romalılar döneminden beri kullanılmaktadır, ama kaplıcaların bulunduğu otel binaları çok yeni. 1611-1682 yılları arasında
Bahar, Gül ve Bir Mayıs
“Bir gülistândır hayalim dil şüküfte bülbülOl gülistânın latîf âb-ı revândır sözüm.” -Nef’î Bahar geldi, Mayıs/Gulan ayına girdik. Mayıs; gül ayı, insanın kanının kaynadığı aydır. Gül, Mayıs ayında kokusunu hiçbir şey beklemeden dünyaya sunar ve ben, güllerin kokusunu duyar gibiyim. Elimde olmadan, bu koku, beni benden alıp, eski zamanlara götürür. Eskiden çok güzel güllerimiz vardı. Gülbaran’da gül açtığında, etrafa kokular saçılırdı. Gül çiçeğinin yaprakları su dolu şişelere konulur, içerisine de azıcık limon tuzu atılarak şişelerin ağzı kapatıldıktan sonra güneşe bırakılırdı. Şişeler 15-20 gün güneşte kalınca, gül rengini şişe içersindeki suya verir, rengi kırmızılaşır veya pembeleşirdi. Sonra bu gül suyu bir tülbent
Korkuların Gözü Kör Olsun!
“Çocuklar hangi cinayeti işlemişlerdir de doğmaya mecbur olmuşlardır” -Schopenhauer Korku başa beladır. Korku, her canlıda var olan doğal bir duygudur. İnsanlardaki bu duygu, içinde bulunduğu ortamla doğrudan ilintilidir; toplumun kültür yapısı, insanın benlik gelişimini olumlu veya olumsuz etkiler. Özgüvene sahip olmadığımızda bir şeylerden hep korkarız; korkunun esiri oluruz ve sonr, korkularımız her alanda bizi yönetir. Beden kendisini tehlikede hissettiğinde, beyin harekete geçer, “kaç ya da savaş!” komutunu verir. Boşuna değil, “tavşan korktuğu için değil, kaçtığı için korkar!” diye söylenmesi. İnsanların farklı farklı korkuları vardır veya olur, ama genelde aşağıdaki ON KORKU toplumsal yaşamımızda en çok görülen korku çeşitleridir. İşte korkularımız:1.
Şerafettin Güneli’nin Ardından…
Şerafettin Güneli’yi kaybettik! Kötü haber tez ulaşır. Bu, ölüm olunca daha da tez ulaşır. Sevgili arkadaşım Resul Üstün’ün, “Sana üzüleceğin bir haber vermek zorundayım. Şerafettin Güneli ağabeyimizi 11.03.2006 Cumartesi günü kaybettik. Onu sevenler sağ olsun” diye yazdığı e-mail’inden ölümünü öğrendim. Her gidenin ardından farklı bir acı duyarız. Her ölüm, insanda farklı duygular uyandırır. Ben kendi adıma, Şerafetin Güneli ile doya doya, ağız dolusu sohbetler yapamadığıma yanarım. Çünkü: O, bir değerdi, canlı bir tarihti; Ergani ve bölgemizin aşığıydı. Kendi yeti ve imkânları ölçüsünde hep araştırırdı, yazdı. O, hem iş yaşamında ve hem de yazma, araştırma konusunda çalışkanlığı ile tüm Erganilerin takdir
Her Şeyin Başı: Kitap
Kitap okumayı severim. Ders kitaplarının dışında, kitap okumaya ben ortaokuldayken başladım. O zamanlar daha çok resimli kitaplar okurdum. Tommiks, Teksas, Karaoğlan ve Tarkan gibi… Sonraları Hazreti Ali’nin Heyber Kalesi gibi cenk, Köroğlu gibi haksızlığa isyan edenlerin öykülerini anlatan kitapları okumaya başladım. Gezgin kitap satıcılarının sattığı Leyla İle Mecnun, Kerem İle Aslı gibi aşk masallarını ise çok severdim. Lisedeyken Orhan Kemal’in Arkadaş Islıkları ve Hanımın Çiftliği, Yaşar Kemal’in İnce Memet, Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü gibi kitaplarla tanıştım. Bu tanışmadan sonra okumayı alışkanlık haline getirdim, okumadığım zamanlar kendimi hep eksik hissettim. Midem nasıl besine gereksinim duyuyorsa, beynimde hep bilgiye, okumaya gereksinim duydu.
Tüketim Kalıplarının Değişmesi ve Çevre
Müslüm ÜzülmezKimya Mühendisiİstanbul Büyükşehir BelediyesiÇevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü Tüketim, toplum hayatının ve bunun yanında ekonomik faaliyet alanının en kapsamlı ve en karmaşık yanlarından birini oluşturmaktadır. Einstein her ne kadar; “Çağımızda bir önyargıyı ortadan kaldırmak, bir atomu parçalamaktan daha zordur” diyorsa da, ekonomik ve sosyal ilerleme, gelişen teknoloji, artan nüfus, insanların ihtiyaçlarının çeşitlenmesi ve artması; moda-özenti, promosyon, taksitli satışlar ve reklam gibi etkenlerle oluşturulan yapay ihtiyaçların genişlemesi yerleşik tüketim kalıplarının yıkılmasını, kırılmasını ve değişmesini getirmektedir. Dahası bu gelişmeler, doğrudur diye bellemiş, benimsemiş olduğumuz bütün eski alışkanlıklarımızı, görüşlerimizi zorlamaktadır. Bu bağlamda; eski düşünce tarzları, eski öğretiler, eski yaşama biçimleri, eski tüketim
Delilik Üzerine
“Adı batsın buranın!İşte budur ağırlığıyla beni ezen.Çok beceriklisin, sana söylüyorum bunu,Çivi üstüne çivi çakılıyor yüreğime.Olanaksızdır buna katlanmam benim,Nasıl söyleyeyim utanıyorum.” -Goethe/Faust Çayönü’nden Ergani’ye Uzun bir yürüyüş kitabımla ilgili Erganililerden aldığım eleştirilerden biri de delilerimizle ilgili oldu. “Neden kitabında delilerimize yer vermedin?”, “Ergani, delileri ve velileri ile meşhurdur, bir iki satırla da delilerimizi anlatmalıydın”. Vs… Ben, Ergani’nin birçok delisini gördüm, birçoğunu da yakından tanıma şansına(!) sahip oldum, Ama velisine hiç rastlamadım, kimlerdir de bilemiyorum. Bu nedenle, bu yazımda velilere dair değil, delilikle ilgili bazı düşüncelerimi anlatmaya çalışacağım. Sözlüğe baktığımızda, delinin: 1. Aklını yitirmiş, aklî dengesi bozulmuş olan, mecnun. 2. Davranışları aşırı
Ergani Kitabının Hikâyesi
Ergani altı HilarGüneş Makam’a doğarGeçmiş saklı-karanlıkHilar’da tarih yatar. Her şey, yukarıdaki dörtlükle başladı… 2002’de yazdığım ve Gecenin Islığı şiir kitabımda yer alan Hilar şiirim, bu işin tetikleyicisi oldu. Ardından, Çayönü ve Ergani tarihi ile ilgili elime geçenleri okumaya ve notlar tutmaya başladım. Derken, baskıdan çıkan şiir kitabımı dayım Nurettin Değirmenci’ye gönderdim. Dayım, şiir kitabımla ilgili görüşlerini bildiren bir yazı gönderdi. Yazısında, Ergani’nin tarihi ve sosyal yaşamına eğilmemin iyi olacağını ve edineceğim bilgileri yazmamı öneriyordu. Tabi, daha önce de bazı arkadaşlarım Ergani’de şu oldu, bu oldu; “Senin elin kalem tutuyor, bunları yazsana” türünden dileklerini zaman zaman dile getiriyorlardı. Bendeki ilgi ve
Müslüman Ülkelerden Neden Düşünür Çıkmıyor?
“İnsan aklı ve düşünmesiyle fazileti (iyi) ve kötü işleri birbirinden ayırt eder” -Aristo Günümüzde Müslüman ülkelerden gerçek anlamda neden bilim adamı, düşünür çıkmıyor? Neden insanlığın gelişimine bir katkı sunamıyorlar? Neden Müslüman ülkeler ekonomik, sosyal, siyasal, askeri ve teknolojik alanda geri? Geniş anlamda bu geri kalmışlığın, bu düşünce fukaralığının altında ne yatmaktadır? Neden İslâmî düşünceden mi kaynaklanıyor, yoksa İslam ülkelerinde egemen olan İmam Gazalî’nin sorgulamayı men eden, “her şeye vahiy mantığıyla bakılması gerekir” şeklindeki kabul gören baskın anlayışından mı kaynaklanıyor? Benzer soruları çoğaltabiliriz. Bence sorun İslami düşüncede değil; Müslüman ülkelerde egemen olan İmam Gazali’nin sorgulamayı men eden, her şeye Vahiy mantığıyla