Müslüm Üzülmez, Sarı Defter-TÜSTAV, Temmuz 2011, İstanbul, 226 sayfa. SUNU düne takılıp kalmadımdünü de hiç unutmadım Geçmişte yaşadıklarımın bir kısmını şiirlerimde, makalelerimde ve kitaplarımda değişik vesilelerle belli zaman aralıklarında kısa kesitler halinde yazdım. Sonraları yazdıklarımın derli toplu bir bütünlük içinde yazılmasının daha
Victor Hugo ”sürgünlük her yerde yalnız yaşamaktır” der.Değerli yazarımız Mehmed Uzun ise, bir yazısında, “bence sürgün, bir ayrılıktır; hüzünlü, sıkıntılı, kasvetli bir ayrılık. Sürgün, köklerinden koparılmaktır: zorla, baskıyla ya da mecburen.Sürgün, gidip dönmemektir.Sürgün insanı ise mecbur insandır; mecburen gitmiştir,mecburen orada yaşamaktadır” der.
“Sevgi gönülden gönle köprü kurmaktır.” (Newton) Her şey o kadar çok hızlı değişiyor ki, tutabilene aşk olsun. Değişim eskiden çok yavaş oluşurdu, şimdi kanatlanmış uçuyor. Şöyle bir 50 yıl öncesini ve bir de günümüzü göz önüne getirelim. Günlük yaşantımız başta olmak üzere
I. GİRİŞ 16.yüzyılda Çermik’te bulunan vakıflarla ilgili bilgileri ancak Osmanlı Arşivi’nde bulunan Tahrir Defterleri gibi defterlerden öğrenebiliriz. Osmanlı, imparatorluk sınırları içersinde düzenli Tahrir Defterleri tutturarak her şeyi kayıt altına almaya çalışmıştır. Tahrir, toprağın mülkiyet ve tasarruf hukukunu, reayanın (ahalinin, halkın) yükümlülüklerini belirlemek,
Rüzgâr Makinası, Harman Dökme ve Saman Ufalama Makinası İle Altın Kum Yıkama Makinası Hakkında Rapor
Bir Osmanlı Arşiv Belgesi Osmanlıca bu belgeyi Başbakanlık Osmanlı Arşivinden kendim çıkartım ve çevrisinin yapılması için Osmanlıca bilen tarih bilim uzmanı Abdurrahman Üzülmez’e gönderdim.Amca oğlu da, sağ olsun, beni kırmayıp çevrisini yapıp gönderdi. Belgenin çevrisiyle birlikte; “Belgede birkaç sözcük okuyamadım veya okuduğumdan
“babamın feodal bıyıklarına tutunarak öğrendim yürümeyi” –Mehmet Oğuz Diyarbakır; surları, bazalt taşları, dinlerin ve kavimlerin ortak mekânı oluşu, muhalif duruşuyla olduğu kadar bağrından çıkardığı yazarların, şairlerin ve düşünürlerin çokluğuyla da anılan ve bilinen bir kadim kenttir. Bu kentin yetiştirdiği şairlerin en önemlilerinden
30. Koğuş ve Direniş Yıl 1983’ün başı. 5 nolu cezaevi idaresi yeni bir konsept başlatarak koğuşlarda ne kadar direngen veya önder konumunda mahkum varsa, hepsini 36. koğuşa (eski adıyla 37. koğuş, yani hücrelere) topluyordu.Ocak ayında 14. koğuştan buraya yedi kişi getirildik. Kimler
Hevalê min ê hêja, Muslum.(1) Dereqa pertûka hevalê me yê hevbeş; Mamoste Cûmalî de, nivîsîna te ya danasînê, min bi dilgermî û dilşadîyek mezin xwend. Bê şik, her cure nivîs; berhemên kedek mezine. Berhemên bi vî rengî, berî her tiştî sebrek û
“Amed’in Kaşını Çizen Dicle’dir” Bilenler bilir. Diyarbakır sıcağı insanı yakar, Cehennemî bir sıcağı vardır. Bu sıcaklık fizikî bir sıcaklık değil sadece, Kürt coğrafyasını kasıp kavuran ve yakıp duman eden politik baskıların yoğunlaşmış halidir aynı zamanda. Böylesi cehennemî bir yerde, “akreplerin yılanların ininde/kır
Arkeolojinin en büyük ödülleri “toprak analar”a verildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca verilen 2010 Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne arkeoloji alanında yaptıkları çalışmalarıyla ün kazanan iki bilim kadını Prof. Dr. Halet Çambel ve Prof. Dr. Nimet Özgüç layık görüldü. “Toprak analar” diye nitelendirilen