Kültür - Page 15

Felsefe ve Matematiğin Yoldaşlığı

Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zaman da çözüm ve önerilerle matematik de

okuma süresi: 169 dk.

“Her Dil Tarihin Arşividir”

/
okuma süresi: 3 dk.

10.01.2010 tarihinde İstanbul Galatasaray’da Garaj İstanbul adlı mekânda Süryanice dili ve el yazmacılığı geleneğiyle ilgili yönetmenliğini Hakan Aytekin’in yaptığı “yarına bir harf” belgesel filminin gösterimine ve “dil” temalı sergiye çağrılı bir davetli olarak katıldım. Sergiye gittiğimde sergi salonu düzenlenmiş, davetlilere pasta ve içecek servisi yapılıyordu. Sergideki eserler inceleniyordu. Davetlilerin birçoğu ise belgeselin gösterileceği toplantı salonunda yerlerini almıştı. Salondaki tüm sıralar doluydu. Serginin hemen ardından, Süryanilerin ruhani lideri metropolit Yusuf Çetin’in salondaki yerini almasıyla toplantı başladı. Etkinliğin düzenleyicisi Özcan Geçer çok kısa bir konuşma yaparak gelenleri selamlayıp teşekkürlerini bildirdi. Ardından sözü Hakan Aytekin’e verdi. Hakan Bey’de teşekkür edip, çalışmasının bir “yol

İyi ve Kötü, Işık ve Karanlık, Yaşam ve Ölüm

/
okuma süresi: 4 dk.

Bizleri yılan ve akreple dolu karanlık odalarda terbiye etmek istiyorlar. Plan üstüne planlar yapılıp yaşamımızda ışık ve gül olmasını istemiyorlar. Kafeslenip mahkûm edilerek, dünyamız karartılarak, zindanda yaşamamızı istiyorlar. Işığın özgürlük, gülün barış olmasından dolayı ışıktan korkuyorlar, gülden nefret ediyorlar. Kana ekmek doğruyorlar. Kanı kanla yıkamaya çalışıyorlar. İnsanları kafeslerde yaşatmak istiyorlar. Bir avuç elit ülke nimetlerinden sadece kendileri nasiplenmek istiyor. Üretmeden, tüketmek; asalakça, üretenlerin kazancına ortak olmak istiyorlar. Ve mal üreteni, hizmet üreteni, bilgi üreteni de küçümsüyorlar. Her şeyin eskisi gibi sürmesini istiyorlar. Değişime karşı direnerek, hem kurumları, hem toplumu çürütüyorlar. Bunun için entrikaya, yalana dolana sarılıyor; karşısındakini karalıyor ve zehir

“Konuşan Fotoğraflar”

okuma süresi: 5 dk.

“İşgalcilerin kül ve enkaza çevirdiği kentlerin ve külün içindeki közün fotoğrafını çekiyoruz.Serin dağ başlarında konuklarını bekleyen rüzgârın, kayalarda ağlayan suların, bize birlikte yaşamayı öğreten ağaçların fotoğrafını çekiyoruz.” -Mehmet Özer Konuşan Fotoğraflar bilgisayar marifetiyle oluşturulmuş bir animasyon sonucu konuşan fotoğraflar değil; ülkesinden ayrı düş(ürül)müş bir şairimizin, Adil Okay’ın değişik zaman ve mekânlarda siyah-beyaz çekmiş olduğu fotoğraflardır. Asya, Afrika ve Avrupa’da çekilmiş bu fotoğraflar Ütopya Yayınları tarafından (Kasım 2008’de) Konuşan Fotoğraflar adıyla kitap olarak yayınlandı şimdi. Kitapta yer alan fotoğraf, fotoğraf altı yazı ve şiirler Adil Okay’ın 25 yıllık sürgünlüğüne ve bulunduğu yerlerdeki gözlemlerine tanıklık etmekte. Kül ve “külün içindeki közün” fotoğrafını

Şiirin Tarihine Çok Kısa Bir Bakış ve “Ocak Şiirleri”

okuma süresi: 6 dk.

Şiir soyludur. Geçmişi çok eskilere dayanır. Eski Roma ve Yunan’da seçkin bir yeri vardı. İslâm öncesi Arabistan’da ise, şiir çok gelişkin olup, aristokrasiye özgü bir ayrıcalık sayılırdı. Özellikle Mekke kentinde şiir yarışmaları düzenlenir ve yarışmayı kazanan ilk yedi şiir Kâbe’nin duvarına asılırdı. Müslümanlığın ortaya çıkışı sürecinde de bu gelenek devam etmiştir. İslâmi düşüncenin egemen oluşuyla bu geleneğe son verilmiş, ama şiir Müslümanlıkta bir savaşım (cihâd) aracı olarak hep kullanılmıştır, asla küçümsenmemiştir. Berâ’nın naklettiği bir hadis buna güzel bir örnektir. Hadiste Hz. Muhammed’in, ozan Hasan’a “Kâfirleri şiirle taşla, Cebrâil seninle beraberdir” söylediği belirtilmektedir. Ve bu düşünceden hareketle, bazı din bilginleri o

Anılar Roman Olur

okuma süresi: 2 dk.

Her insanın hayatı bir romandır, ama her insan kendi hayatını, romanını yazamaz. Ancak, Hatun Ateş Kurt okuyucuların karşısına bir anı-romanla çıkıyor. Yazar, Bir Yerde Bir Şeyler Eksikti(*) adlı kitabında öğrenciliği ve öğretmenliği nedeniyle Ergani’den (Diyarbakır) yola çıkıp değişik zaman dilimlerinde doğudan batıya, batıdan doğuya gittiği yerleri; kendisini, ailesini, arkadaşlarını, eğitim camiasını, bürokrasiyi, memlekete dair sorunları, kısacası yaşadığı anıları güzel bir kurguyla anlatıyor. Roman, kendisini okutturan türden. Sade, edebi bir anlatımı var. İyi bir kurgu içerisinde, günlüklerin gözden geçirildikten sonra yeniden yazılmışçasına bir his uyandırıyor. Yazar eserinde 12 Eylül, anadilde eğitim, kadının yeri gibi pek çok toplumsal konuyu sorgularken, karamsarlığa yer

Bir Güzel İnsan Daha Bizleri Bırakıp Gitti…

/
okuma süresi: 11 dk.

22 Kasım 2009 günü Ergani’nin tanınmış siması, sevilen insanı Abbas Solmaz’ı yitirdik. Abbas Solmaz, tanınan ismiyle Cemekli Abbas yıldız olup gökyüzüne aktı. Bir baba dostunun vefatının ardından bir şeyler yazmak zor olsa da, farklı ve renkli bu güzel insanı anlatmak istiyorum. Cemekli Abbas’a “Dayı” derdim. Sadece ben değil, aslında Ergani’de veya nerede olursa olsun, onu tanıyan bütün gençler ona Dayı derdi. Ama benim Dayı demem diğerlerinden biraz daha farklı ve anlamlıydı. Çünkü o, kendine özgü biriydi, babamın en iyi arkadaşıydı, dahası akrabamızdı. Kendisiyle kahvelerde, taş işçiliğinde zaman zaman birlikte çalışmışlığımızda oldu. Onu birazcık olsa da anlatmam bir vefa borcunun ödenmesidir.

“Bir Yerlerde Bir Şeyler Eksikti”(*)

okuma süresi: 8 dk.

“Anı yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır.” –Andre Gide Her insanın hayatı bir romandır, ama her insan kendi hayatını, romanını yazamaz. Roman yazmak yetenek ister, beceri ister. Hatun Ateş Kurt kendi anı-romanını yazarak, bu konudaki beceri ve yeteneğini kanıtlayıp bizlere güzel bir roman armağan etmiştir. Hatun Ateş Kurt; anı-romanında öğrenciliği ve öğretmenliği nedeniyle Ergani (Diyarbakır)’den yola çıkıp değişik zaman dilimlerinde doğudan batıya, batıdan doğuya gittiği yerleri; kendisini, ailesini, arkadaşlarını, eğitim camiasını, bürokrasiyi, memlekete dair sorunları, kısacası yaşadığı anıları güzel bir kurguyla anlatmaktadır. Anlatımı toplumsal tarihimizden bazı kesitleri sunmakta; tarihimizin bir dönemine ayna tutup, kendi geçmişimizle bizleri yüzleştirmektedir. Roman, kendisini okutturan

İlk “Ergani Yürüyüşü”

/
okuma süresi: 13 dk.

Ergani ilçesinde 1965 yılında ilk yürüyüşte halk sokağa dökülmüştü. Ergani ilçesindeki bu ilk yürüyüşü değerlendiren Şehmuz Güzel, ilçede ilk yürüyüşü nasıl yaptıklarını, siz değerli okuyucularımızla paylaştı. Ergani İlçesinde 1965 yıllarında asker uğurlama sırasında onlarca kişi traktöre binip sevinç gösterisi yaparken, Traktörün devrilmesiyle onlarca kişi yaralanıyor. Onlarca kişi yaralı olarak o yıllarda sağlık ocağına götürülmek isteniliyor. Araç olmadığından kimileri kendi olanaklarıyla yaralı taşıyor. Kazanın olduğu sırada ilçe kaymakamına ait eski bir jip oradan geçerken, vatandaşlar durdurmak istemiş. Ancak kaymakamın içinde bulunmadığı, makam şoförü “araç kirlenir” deyip kaza mahallinden uzaklaşmış. 1965 yılında başlatılan ilk “Ergani Yürüyüşü” nü kaleme alan Müslüm Üzülmez ve

Karikatürcüler, Karikatür ve Lütfü Çakın

okuma süresi: 5 dk.

“Bal suyu tatlıdır, şeker iyidir, ama kitabın tadı ikisinden de iyidir” –Turof Piskoposu Kiril Karikatürcüler söz ve yazı boyutundan sıyrılıp çizgilerle insanların hayal dünyasını zorlayarak zengin içerikli mizahla örülü eleştirici bir bakış açısıyla yalın olarak çizgilerin diliyle bizlere bir şeyler anlatırlar. Bazen iğne ve bazen de çuvaldız batırırlar çizgileriyle. Tabi burada çizgilerin biçimi kadar, çizgilerin sahip olduğu ruh da bir o kadar işlevseldir. Karikatürcünün çizgisi hele bir de sözle birleşip derinleştiği zaman, kocaman kayalar ve yaban hayvanları bile düşünüp gülebilirler. Karikatürcüler her şeyin karikatürünü yapar. Peki, karikatürcüler karikatürcülerin karikatürlerini yapar mı? Evet. Karikatürist Lütfü Çakın, Nisan 2009’da Etki Yayınevi‘nce yeni

Bahar, Gül ve Bir Mayıs

okuma süresi: 5 dk.

Bir gülistândır hayalim dil şüküfte bülbülOl gülistânın latîf âb-ı revândır sözüm.-Nef’î Bahar geldi… Mayıs, Kürtçe ismiyle Gulan ayına girdik. Mayıs, gül ayı, insanın kanının kaynadığı aydır. Gül, kokusunu hiçbir şey beklemeden dünyaya sunar ve ben güllerin kokusunu duyar gibiyim: Elimde olmadan, bu koku, beni benden alıp, eski zamanlara götürüyor. Eskiden çok güzel güllerimiz vardı. Gülbaran‘da gül açtığında, etrafa kokular saçılırdı. Gül çiçeğinin yaprakları su dolu şişelere konulur, içerisine de azıcık limon tuzu atılarak şişelerin ağzı kapatıldıktan sonra güneşe bırakılırdı. Şişeler 15-20 gün güneşte kalınca, gül rengini şişe içersindeki suya verir, rengi kırmızılaşır veya pembeleşirdi. Sonra bu gül suyu bir tülbent

1 13 14 15 16 17 26