Kültür - Page 13

Felsefe ve Matematiğin Yoldaşlığı

Önsöz Bilime, edebiyata, sanata değer katan tüm erdemli insanların anısına… Felsefe ile matematik abi kardeş gibidir. Bu kardeşlikte zaman zaman felsefe, düşünce anlamında matematiğe ağabeylik yapar. Düşüncenin hayat bulmasını da küçük kardeş matematik sağlar. Zaman zaman da çözüm ve önerilerle matematik de

okuma süresi: 169 dk.

Dedem Fahri Değirmenci

okuma süresi: 6 dk.

Üzerimde dedemin çok emeği vardır. Ankara’da okurken (1972-1976 yılları) yanında kaldım. Yanında kaldığım o günleri ve dedemi unutmadım ve unutamam. O yıllar, anılarımın silinmez sayfalarında kayıtlıdırlar. Zor yıllardı. Yoldaş Koçero kitabımda kısa da olsa bir kısmını yazdım: “Kaldığımız ev çok ufaktı, dahası dedemin evi her gelen Çermiklinin uğrak yeriydi. Bu durum ders çalışmamı zorlaştırıyordu. Dahası nenem sürekli hastaydı. Ben ve dedem sürekli nenemle ilgilenmek zorunda kalıyorduk, ev işlerini birlikte yapıyorduk. Nenemin hastalığı nedeniyle evdeki tüm işleri dedem yapıyordu diyebilirim. Dedem, çalışma dinine inanan gerçek bir proleterdi. Bir kazan fabrikasında gece bekçiliği yapıyordu. Gece benim yattığım yatakta, gündüz o yatıyordu. Bana,

Ana! Esas Duruşa Geç

/
okuma süresi: 7 dk.

kırk kapı açıldıkırk kapı kapandıiki gözü iki çeşmeanam içeri alındı Devrimciler biraz divane olur. Fırtınalara aldırmazlar yürekten menzili uzak umutlara koşarlar. Aşkla yıldızlara bekçilik edip sevdayla güneşin doğuşunu bekler. Gökyüzü mavi özgürlüğün, yaşadıkları topraklar zulmün karanlığı altındaysa geceleri cehennem sıcağında üşürler. Altın başaklı buğday başaklarının herkese yetecek aş, özgürlüğün tüm dillerde coşkuyla söylenen bir türkü olmasını isterler. 12 Eylül’le birlikte bu kızıl güzel düşlere dolu vurdu. Ve sadece yıldızların bekçileri güneşin çocuklarının değil, tümden Türk ve Kürt halklarının üzerlerine kanlı karanlık çöktü. Gece yarıları yollar kesildi, kollar kırıldı. İstanbul’dan, Diyarbakır’dan ve adı dahi duyulmayan kasaba ve köylerden umutla havalanan güvercinler

Örtmeli Küçelerde Kalan Anılar

okuma süresi: 2 dk.

Karacadağ’ın rüzgârı karataşların, sıcaktan kavrulmuş kuru otların arasından eser. Bazen sert, bazen sıcak, bazen de ılık. Baharda binbir çiçek kokusunu, yazın sıcağı, sonbaharda hüznü, kışın kimsesizliği eteğine alıp Diyarbakır’a taşır. Diyarbakır’ı Diyarbakır yapan özellikler buradan gelir. Diyarbakır tarihi bir kent olmakla birlikte kültürlerin, inançların ve etnik toplulukların ortak mekânı, farklı kimlikleri yaşatmanın adıdır. Ve Diyarbakır kimlikleri yaşatmaya sevdalıdır. Doğduğum kent olmasından ziyade hep bu nedenle severim Diyarbakır’ı. Kavafis; “Yaşamı bir kentte ıskalarsan hepsinde ıskalarsın” der. Geçmişte Diyarbakır’da yaşamı bir kere, ama çok kötü ıskaladım. Bu nedenle ayrılmak zorunda kaldım. İstanbul’a yerleştim, ama mekân değiştirmeme rağmen ıskalamaktan bir türlü kurtulamadım. Gündüzleri

Bir Halaydır Ağıdımız/ Önsöz Yerine

okuma süresi: 3 dk.

Victor Hugo ”sürgünlük her yerde yalnız yaşamaktır” der.Değerli yazarımız Mehmed Uzun ise, bir yazısında, “bence sürgün, bir ayrılıktır; hüzünlü, sıkıntılı, kasvetli bir ayrılık. Sürgün, köklerinden koparılmaktır: zorla, baskıyla ya da mecburen.Sürgün, gidip dönmemektir.Sürgün insanı ise mecbur insandır; mecburen gitmiştir,mecburen orada yaşamaktadır” der. “Ne demiş tanrıOğlumu bile kurtaramadım.” Gurbetlik zor bir iştir. Çeken bilir.Göçmen kişi, genelde, hep döneceğini umar ve bu beklentiyle olmadık zorluklara katlanır. Ne var ki; yıllar geçer, koşullar değişmez, umutlar ertelenir, ama göçmenlik bitmez. Yine de bu yıl olmazsa, gelecek yıl dönerim diye düş kurar. Eğer eli kalem tutuyorsa şiire sarılır. Şiirle kendisini ayakta tutar, içine girdiği cehennemî

Değişim, “Ergani’de Düğün” ve Zerrin Gülben

okuma süresi: 9 dk.

“Sevgi gönülden gönle köprü kurmaktır.” (Newton) Her şey o kadar çok hızlı değişiyor ki, tutabilene aşk olsun. Değişim eskiden çok yavaş oluşurdu, şimdi kanatlanmış uçuyor. Şöyle bir 50 yıl öncesini ve bir de günümüzü göz önüne getirelim. Günlük yaşantımız başta olmak üzere ne, ne kadar değişti bir hatırlamaya çalışalım. Birçok nesne, sözcük, alışkanlık yavaş yavaş nasıl hayatımızdan çıkıp gitti bir düşünelim. Giden nesnelerinin, sözcüklerin ve alışkanlıkların yerini nasıl yenilerinin anında doldurduğunu bir göz önüne getirelim. Belli bir yaşın üzerinde olanlar bu yitip gidenleri şimdi özlemle anmakta, yeni kuşaklar için ise bu yitip gidenler pek bir şey ifade etmemekte, onların “kapsama

Derinden Gelen Bir Ses: ya Su ya Meyra

okuma süresi: 5 dk.

“babamın feodal bıyıklarına tutunarak öğrendim yürümeyi” –Mehmet Oğuz Diyarbakır; surları, bazalt taşları, dinlerin ve kavimlerin ortak mekânı oluşu, muhalif duruşuyla olduğu kadar bağrından çıkardığı yazarların, şairlerin ve düşünürlerin çokluğuyla da anılan ve bilinen bir kadim kenttir. Bu kentin yetiştirdiği şairlerin en önemlilerinden biri de Cahit Sıtkı Tarancı’dır. Yani “Memleket İsterim” şiiriyle insanlığın ortak arzusunu, “Otuz Beş Yaş” şiiriyle de zaman karşısında insanın elinin kolunun bağlı kalışını ve çaresizliğini dizeleştiren şairimiz. İşte bu usta şairimizin anısına 2010’de düzenlenen “Doğumunun 100. Yılında Cahit Sıtkı Tarancı Şiir Ödülü” yarışmasında, Mehmet Oğuz’un “ya Su ya Meyra” adlı şiir dosyası en yüksek puanla birinciliği kazandı

Kırlangıç Uykusundaki Sayıklamalar: Cehennemde Üşüyorum

okuma süresi: 6 dk.

“Amed’in Kaşını Çizen Dicle’dir” Bilenler bilir. Diyarbakır sıcağı insanı yakar, Cehennemî bir sıcağı vardır. Bu sıcaklık fizikî bir sıcaklık değil sadece, Kürt coğrafyasını kasıp kavuran ve yakıp duman eden politik baskıların yoğunlaşmış halidir aynı zamanda. Böylesi cehennemî bir yerde, “akreplerin yılanların ininde/kır çiçekleri kadar taze kalmak” (s.4) çok zor olduğundan olacak ki, şairimiz Cumali Eşsizoğlu “Cehennemde Üşüyorum” diyor. Gençliğinde, Çukurova’da pamuk toplamada çalışırken ırgatların çok çalışması için, imamların sabah ezanını daha erken akşam ezanlarını daha geç okuduklarına (s.9), bütün değerlerin ayaklar altına alındığına tanık olur. Yüreği titrer, acemice de olsa sınıfsal içerikli şiirler yazmaya başlar. Çok sonraları dili ve varlığı

Tarihi Yapıları Kurtarmak İnsanlık Borcudur

/
okuma süresi: 4 dk.

Ocak ayının son haftası “Çüngüş’teki Kilise Kurtarılamaz mı?” başlıklı yazım çeşitli gazete ve web sitelerinde yayınlandı. Bu yazının yayınlanışından önce üyesi olduğum Diyarbekir Yahoo Grubu’nda belli aralıklarla kiliseye ait günde iki adet olmak üzere toplamda 18 adet fotoğrafı ve ardından söz konusu yazımı grup üyeleriyle paylaştım. Yazı ve fotoğrafların yayınlanmasından sonra başta HAYCAR –Hayrat Canlandıran Ve Araştıran Mimar Ve Mühendisler Dayanışma Derneği üyeleri olmak üzere, hem grup üyelerinden, hem de değişik kesimlerden çok sayıda telefonla veya gönderilen mail’lerle çok olumlu mesajlar alarak teselli buldum. Umarım yazım ve fotoğraflar bir işe yarar. Bizler, bu Ermeni kilisesi gibi ne yazık ki halklar

“Yas Yüzükleri”, “Kin Divanı”, “Temmuzun On Sekizi”

okuma süresi: 7 dk.

“artık o çürümüş seherde gülü gülle açıklayamayız şeyhim” –Kemal Varol Toprağımız bereketli. Ben, zaman buldukça sanatçılarımızı, yazarlarımızı, şairlerimizi, düşünce üreten bilim insanlarımızı tanıtmaya çalışıyorum, ama arada atladıklarım oluyor. Bunlardan biride Kemal Varol. Hani insan bazen gözünün önündekini görmez ya, benim de Kemal Varol’u şimdiye kadar tanıyamamam, fark edememem, kendisi ve eserleri hakkında bilgi edinememem öyle bir şey. Ergani ve Diyarbakır’dan yıllar önce ayrılmam, politik maceram, cezaevi süreci, cezaevi sonrası İstanbul’a yerleşmem, İstanbul’da sosyal ve maddi yaşamımı yeniden kurma uğraşım ve coğrafi mekân ayrılığım Kemal Varol gibi bir şairimizi tanımamış olmama mazeret olamaz. Yazan biri olarak fark etmem, bilmem gerekirdi. Çünkü

Hîlarlı Hîlar’ın Kitabını Yazdı

/
okuma süresi: 4 dk.

Hîlarlı Huneyin Kaygusuz’un HÎLAR kitabı kitapçı raflarında yerini aldı. Kaygusuz, Hîlar’la ilgili bildiklerini, gördüklerini ve duyduklarını kaleme alarak tarih kokan Hîlar’ı görmeyen ve merak edenler için yazdığını; kitabı yazarken herhangi bir kaynaktan, resmi veya bilimsel bir arşivden faydalanmadığını, tamamen gördüklerine, bildiklerine ve büyüklerinden duyduklarına dayanarak kaleme aldığını; Türkçe yazmakla beraber, halkın konuştuğu anadili olan Kurmancînın (Kürtçenin) yöresel konuşmasına ve ifadesine uygun olmasına özen gösterdiğini kitabında açıklamaktadır. Hîlar, Ergani (Diyarbakır) ilçesine bağlı köylerden biridir. İlçe merkezinin ve Elazığ-Diyarbakır Karayolu’nun 7 km güneyinde dağlara yaslı kayalar arasında yer alır. Hîlar, bugün güneşin parlak, rüzgârın sert, kayaların sağır, mağaraların kör, tarihin suskun olduğu

1 11 12 13 14 15 26